reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam
Nurhan ÖzgelTÜM YAZILARI

MALTEPE SAHAF OSMAN BAŞ/SÖYLEŞİ

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
MALTEPE SAHAF OSMAN BAŞ/SÖYLEŞİ
reklam

MALTEPE SAHAF OSMAN BAŞ/SÖYLEŞİ

Daha önce yayınladığımız sahaf sarraf tartışması konusuna açıklık getirmek ve daha geniş bilgi almak için Maltepe Sahaf’ın sahibi Osman Baş ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Daha önce yayınladığımız sahaf mı sarraf mı tartışmasına neler eklemek istersiniz

Öncelikle sahafın tanımını yapmak lazım.  Arapçadan gelmiş bir kelime. Sahife sözcüğünden türetilmiş. Sayfa ve aynı zamanda da eski kitap anlamında kullanılıyor. Dolayısıyla ikinci el kitapların alınıp ve satıldığı yere de sahaf denir. Sahafçı diye bir şey yoktur. Sarraf da.

https://www.nadirkitap.com/sahaflar.php?

Yani baskısı tükenen, kitap dergi vb. satıldığı kitapçılara sahaf denilir. Aynı zamanda kitap takası da yapılır buralarda. Sahaf aynı zamanda efemeraları da toplayandır. Biz de eski plaklar, vb. de var.  İmzalı kitaplarımız ve sahafiye kitaplarımız da mevcut.

Sahaf profesyoneldir. Profesyonellik gerektirir. Kitap uzmanıdır. Eline aldığında kitabı anlar. Yani  direkt olarak profesyonelliği içerir. Doğru öneri ve doğru kitabı alıcısına sunandır. Sahaflık bilinçlilik gerektirir. Kitap tavsiyelerinde bize güvenip kitap alan müşterilerimiz çok.  Ülkede bir kaç kişi kaldık. Doğru kitabı doğru kişiye ulaştırandır. Seçkin bir kütüphane yapması için gerekli tavsiyeleri verendir. Ne okunmalı nasıl okunmalı tavsiyesini de verebilmek gerekli.

O zaman sarraf değil sahaf diyorsunuz.

Gülümsüyoruz.

40 yıla yakındır Maltepe’nin ilk ve tek sahafı olarak faaliyet gösteriyorsunuz. Biraz bahseder misiniz?

Kadıköy’de, Kadıköy çarşıda bir sahaf dükkanımız vardı. Yıllarca orada çalıştık. Ondan önce Kadıköy Osmanağa Cami’sinin önünde, Bahariye’de ve karşıda Tünelin orada Galatasaray’da ve Taksim’de sokakta kitapları dizer satardık.

Kadıköy çarşısında açtığımız dükkan dönemin yazarlarının da uğrayıp kitap aldığı bir yerdi. Fakir Baykurt, Hakkı Özkan ve diğer yazarların uğrak yeriydi. Hatta bir ressam vardı. Tablosu halen durur. Bir bölümde resim yapardı. Burası da öyle.  Dolayısıyla edebî ve sanatsal olmak üzere her türlü katkının sağlanacağı bir yer özelliğini de kapsıyor doğal olarak. Daha sonra Maltepe’ye geçtik. Şimdiki dükkanın karşısında idi dükkanımız. Sonra da buraya geçtik. Benim daha önce Şişe Cam, Tuzla’da on yıllık bir satış temsilciliği görevim var. Orada çalışırken Maltepe’deki dükkanı da açmıştım.

Çok fazla kitap var genelde nasıl geliyor kitaplar?

Eskicilerden, boşaltılan evlerden, müşterilerden, fuarlarda satılan kitaplardan temin ediyoruz.  Kitapları zımpara ile temizlemek bulduğumuz bir uygulama. İnce zımpara ile kitabın et kalınlığını temizlediğimizde kitabın ömrünü yüzyıl daha uzatmak mümkün. Yıpranmış kitapları tamir etmek de önemli.

Türkiye de sahaflığı nasıl görüyorsunuz?

Genelde gördüğüm benim ve çağdaşlarım dışında sonraki nesle kalmış durumda.  Onlar da zaten bu misyonu devam ettirmeye her zaman istekli olmayabiliyor.

Ülkemizde sahafların desteklenmesi  devlet tarafından yurtdışı ülkelerde olduğu gibi gerekli aslında değil mi?

Gülümsüyoruz.

Sevgi olmadan bu işin yapılabilmesi mümkün değil gibi görünüyor ne dersiniz

Yani mesleğin güzel yanları çok elbette. Müşterimiz, daha sonra çocukları gelip kitap aldığında mutlu oluyor insan.  Adanmışlığı da gerektiren bir iş sevmeden yapılması mümkün değil.

Daha önce Maltepe’de bir kitap kulübü kurup gençlerin istedikleri kitaba ulaşması için de öncü olmuşsunuz.

Evet, Maltepe’de bir kaç arkadaşla birlikte bir kitap kulübü de açtık. İmza günleri düzenledik.

Ailenizin bu konuda sizi teşvik eden bir yanı oldu mu?

Çocukluğumdan beri kitap elimden düşmezdi. Kitaplar, dergileri okur ve biriktirirdim.  Samsun Terme doğumluyum. Babam Halk Eğitim’de memurdu. Okuma yazmayı okula  başlamadan önce babamın çalıştığı yerdeki daktilodaki harflere basarak öğrendim Çok küçüktüm tuşlara basmakta zorlanırdım. Ancak babam yine de devam etmemi söylerdi. Halk Eğitimde muhasebe kursuna giderken kütüphaneden gizlice alıp, okuduktan sonra bıraktığım bir kitabı hiç unutmam Dostoyevski’nin bir kitabıydı. Savaş ve Barış’tı sanırım.

İlkokula başlamadan önce Kemalettin Tuğcu’nun Altın Bilezik kitabını ablamdan dinlediğimde kitabın içinden altın bilezik çıkmasını beklemiştim. Define Adası’nı okuduğumda ormana gidip define bulmak için belirli yerleri araştırmıştım. O günleri gülümseyerek anımsıyorum.

Ortaokulda Tanrıların Arabaları kitabım yüzünden çocuklarla kavga etmişliğim var. Kalın bir Anna Karanina kitabıyla okula gitmişliğim var. Hatta ilk iş görüşmemde on iki saatlik yolda okumak için aldığım ciddi bir gazete ve o da yetmez diyerek cebimde o dönem çıkan Çağdaş Eleştiri dergisiyle firmanın üst düzey yöneticiyle iş görüşmesi yapmış ve işe alınmıştım.

Kimseye çıraklık etmemişsiniz peki mesleki anlamda bir şeyler öğrendiğiniz isimler oldu mu?

Birçok insan yetişti burada. Fikir verdik. İş sahibi olmalarında destek olduk. İşin içinde işi öğrendik. Hala öğrenci olmaya ve kalmaya devam ediyoruz.

Mesleği duyurmak, inceliklerini anlatmak bu konuda bir takım paneller düzenlemek, workshoplar yapmak gerekli değil mi sizce de.

Daha çok kitaba ulaşmak, daha fazla kitap görmek ve daha çok kitabı uygun şartlarda daha fazla insana ulaştırmak benimsediğim bir şey oldu her zaman. Fakat şu an öğrencilerin gelip, alacağı kitabın fiyatının yüksekliğini görünce, gözlerindeki üzüntüyü gördüğümde içim cız ediyor. Devletin öğrencilere temel eserlerde destek ulaştırması gerekli. Aynı zamanda eğitim için basılan kitapların da noktasına, virgülüne kadar uzman bir ekip tarafından ciddi bir denetimden geçmesi önemli.

Yurtdışında üniversite öğrencilerine İngiltere’de sanırım hafta sonları devlet kütüphanelerinin kitaplarını tozlarından ve yıpranmışlıkların kurtarmak için 0 numara zımpara ile temizlemesi sağlanıyordu. Bunlar önemli konular.

Zaman ve maddi imkanlar dahilinde yapılabilecek şeylerin sınırı yok elbette. Tekliflere açığız. Neden olmasın.

Teşekkür edip ayrılıyoruz.

http://tanvakti.com

reklam