reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam

Kadınlar, Şule Baş’larınızdan kurtulun…

Yayınlanma Tarihi : Google News
Kadınlar, Şule Baş’larınızdan kurtulun…
reklam

Kadınlar, Şule Baş’larınızdan kurtulun…

İslam’da türban yok…

Tarihte daha önce kadınlar başlarını örtmüyordu. 4000 yıl önce kendisini Tanrı’ya adayan rahibeler iki gruba ayrılmış, bir grup sadece rahiplere yardım ederken diğer grup bedenini halka sunuyor (o dönemde Mabet fahişeleri deniliyordu) ve saygınlık görüyorlardı,  örtünme hakları vardı. Daha sonra bu hak tüm rahibelere verildi.

Şule Yüksel Şenler, Anadolu’da şehirleri dolaştı. Türban bağlamayan kadınları cehennemde yanacaklarını söyleyerek korkuttu.

1960’larda bu örtüye, Mehmet Şevket Eygi’nin 6. Filo savunucusu yoldaşlarından Şule Yüksel Şenler’in adıyla özdeşleştirilerek, “Şule-baş” deniyordu.

Türkiye’de türbanı yaygınlaştırma eylemini ilk başlatan Kanlı Pazar olayını kışkırtan Amerikancı İslamcı Mehmet Şevket Eygi idi. Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesinde köşe yazıları yazan Şule Yüksel Şenler, İstanbul’dan yola çıkıp Anadolu’yu dolaşarak kadınları başlarına türban bağlamazlarsa cehennemde yanacakları yönünde korkutmaya başladı.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan 1968’de başını örtüp derslere girmeye başlayınca okul yönetimi, Babacan’ın başını örtüp derslere girmesine izin vermedi. Dekanlık Erkek öğrencilerle boykota başlayan Babacan’ın 11 Nisan 1968’de okulla ilişkisini kesti.

O günlerde türbanın adı “Şule-baş” oldu.

Türkiye’nin ilk türban eylemcisi Şule Yüksel Şenler, İstanbul’da başlattığı eylemini Anadolu’ya taşıyarak Mehmet Şevket Eygi ile şehir şehir dolarak kadınlara tesettüre bürünmesi çağrısı yaptı. “Başörtüsü saçı ve gerdanı gizlemeli, vücut hatlarını belli etmeyen manto veya pardösü giyilmeli” diyerek tesettürün ana hatlarını çizdi.

Şule Yüksel Şenler’in,  1967’de basılan ve 2. basımı  Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Bugün gazetesi tarafından yapılan (1969)  “Hidayet” adlı kitabında (kitap kapağında, Müslüman bir kadının nasıl örtünmesi gerektiğini gösteren bir fotoğraf bulunuyordu.)  1960’lı yıllarda Doğu Almanya’da komünist yönetim altında “dinsiz” bir ana-babanın kızı olarak yaşayan Maria’nın, Müslüman olup örtündüğünü ve daha sonra Avrupa’da okuyan bir Türk genciyle tanışıp evlenerek 1960’lı yıllarda Türkiye’ye geldiğini anlatıyordu.

Şenler, Müslüman olduktan sonra Cemile adını alan Maria ile tanışmıştı. İslam kurallarına en küçük ayrıntısına dek uyan Doğu Almanyalı Maria, Türkiye’deki kadınları başı açık dolaştığı için kınıyordu. Şenler ve Maria, Türk kadınlarının örtünmesi için bir çok ilde  toplantılar düzenliyor ve birlikte Türkiye’yi dolaşıyordu.

Şenler; “Maria (Cemile), Türkiye’de kaldığı müddetçe, örnek bir Müslüman hanım olarak, pek çok genç kız ve hanımın hidayetine vesile oldu. diye yazıyor,  ülkede düzenledikleri kadın örtünme toplantılarında Maria’yı örnek gösteriyordu.

“Bakın o bir Doğu Almanyalı komünist iken Müslüman olduktan sonra tepeden tırnağa örtülü dolaşmaktadır. Siz ki Müslümansınız, niçin örtünmüyorsunuz?” diyor, bu toplantılarına Maria’nın 6 yaşındaki oğlu da götürülüyor, küçücük çocuk mikrofonu kapıp Türk kadınlarını tıpkı annesi Maria gibi örtünmeye çağırıyordu.

Maria’nın 6 yaşındaki oğlunun Türk kadını çarşafa ve türbana sokmakta en az annesi denli başarılı olduğunu anlatan Şenler:

Maria’nın (Cemile) 6 yaşındaki oğlu nasıl olduğunu anlayamadım, yanımdaki sandalyesinden fırladığı gibi mikrofonu elimden kaparak, o yarım yamalak ve bozuk şiveli Türkçesiyle: “Dur, bana ver onu. Ben bişey söyliyecem şimdi.” dedi ve hanımlara hitaben şöyle haykırmaya başlar:

“Sen… Ey Müslüman! Sen… Namaz kılmıyor? Yazık sana… Sen ey Müslüman! Sen domuz eti yiyor? Haram, cehennem! Sen ey Müslüman… Sen içki içiyor? Yazık, çok yazık… Sen ey Müslüman kadın! Sen, yüzünü, gözleğini, dudaklarını böyle boyuyor, başörtü takmıyor, mini etek giyiyor, çıplak geziyor… Tuuuu! Sana lazım cehennem!”

Önce derin bir sükût ve hayret ifadesi… Arkasından büyük bir alkış tufanı koptu salonda. Bazı genç kız ve hanımlar, bu küçücük çocuktan, üstelik Alman asıllı bir annenin yavrusundan duymuş oldukları bu ibretli sözler karşısında gözyaşlarını ve boğazlarında düğümlenen hıçkırıkları zapt edemiyordu.

Bugün gazetesinin türbanlı yazarı Şule Yüksel Şenler, sonradan Müslüman olan Alman kadını Maria ve O’nun 6 yaşındaki oğlu, illeri ilçeleri dolaşarak kadınları toplayarak,  türban-pardösü giymeye yöneltirken, Mehmet Şevket Eygi’nin İslamcı Bugün gazetesi de bu üçlünün gerçekleştirdiği kadın toplantılarını büyük bir gürültüyle;

”Manevi diriliş öylesine büyük bir hızla ve görkemle gelişmektedir ki, kitleler işte böyle İslami bir konferansı dinleyebilmek için salonlardan taşıp caddelere dökülmektedir. Şule Yüksel Şenler’in Bandırma’da verdiği “İslam’da kadının yeri ve mükellefiyetleri” mevzulu konferansını dinlemek için salonda yer bulamayıp konferansı caddelere dökülerek dışarıdan hoparlör vasıtasıyla dinleyen hanımları göstermektedir.”

Kadınlar, “sonradan Müslüman olmuş “türbanlı” , “tesettürlü”, “bir tel saçını bile göstermeyen, pardösülü, kalın çoraplı” Alman kadını Maria (Cemile) ve onun 6 yaşındaki “tesettür misyoneri” oğlunu görmek için koşuyordu bu toplantılara. “Bakın Alman kadını bile Müslüman olunca tepeden tırnağa örtünmüş, oğlu bile örtünmeyen cehenneme gider diye haykırıyor, ne duruyorsunuz, bu Alman kadından ve çocuğundan utanın, haydi örtünün!” diye haykırıyordu Şule Yüksel Şenler. Başlarında öğretmenleriyle bu “tesettür propagandasına getirilen kız öğrencilerden 70’i, konferanstan çıkınca topluca örtünüyorlardı.”

diye yazıyordu.

I. Abdülhamid bile çarşafı yasaklamışken…

Eygi’nin Şenler ile birlikte başlattığı türban hareketiyle Türkiye II. Abdülhamid döneminden beri geriye götürülüyordu çünkü Abdülhamid çarşafı yasaklamış, Müslüman kadınların başlarına süslü fesler takmasını buyurmuştu

1968-1969’larda, Şule Yüksel Şenler, Eygi’yle birlikte karış karış dolaştığı Anadolu’da bir yandan kadınların başlarındaki başörtüleri  türban şeklinde bağlaması için canla başla çalışıyor, Bugün gazetesinde Amerika’nın ehven (uzlaşılabilir, zararsız) ve Müslüman dostu bir ülke olduğunu söyleyen Eygi ile birlikte, ABD’nin 6’ıncı Filo’sunu savunuyordu.

1950’lerde tek tük görülen türbanın yayılması bu Amerikan 6’ncı Filo İslamcılarının çabalarıyla gerçekleşti.  Atatürk düşmanı sözde İslamcı kesim Mustafa Kemal’in bu ülkeden kovduğu emperyalizmin işgal gemilerine (6. Filo) karşı namaz kıldı. 6. Filo’ya karşı namaz kıldıkları için ABD’den hesaplarına para aktarıldı.

Kanlı Pazar ve 350 bin dolar!

Amerikan 6. Filosu İstanbul açıklarında demirler. Bunu Türkiye’nin bağımsızlığına ve egemenliğine karşı bir saldırı olarak değerlendiren yurtsever gençler 6. Filo’ya karşı yürüyüş ve mitingler düzenler. Yükseköğrenim gençliğinin tüm duvarları Mustafa Kemal’in ünlü “Geldikleri gibi giderler” özdeyişiyle donattığı günlerde ABD’yi cansiperane savunan, göstericileri “Moskof uşağı” olarak gösterenler  Bugün Gazetesi ile onun sahibi ve başyazarı Mehmet Şevket Eygi, O günlerde kendisine “Mücahit” lakabını yakıştıran Evgi, hapis cezasından kurtulmak için kaçtığı Arabistan’dan yazdığı yazılarla müminleri ABD filosuna “Defol” diyen gençlere karşı cihada davet ediyordu. 16 Şubat Pazar günkü başyazısında gençleri “Deccal veletleri” olarak niteleyen mücahit Eygi savaş çağrısında bulunarak;

”Müslümanlar ile kızıl kâfirler arasında topyekûn savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Müslüman kardeşim sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. Stalin’in ve benzeri deccalların piçleri olan kızıl veletler bütün Müslümanları karşılarında bulmalıdır. Onlarda taş, sopa, demir, Molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz. Kalkın ey ehli İslam, davranın! Vesselam alel mücahidin…”

Eygi’nin, 9 Şubat’ta Medine’den gönderdiği bu yazı, iki kişinin ölümü, yüzlerce gencin yaralanmasına neden olan Kanlı Pazar olaylarının yaşandığı gün gazetesinde çıktı. Eygi yazısında zamanın Genelkurmay Başkanı Cemal Tural’ı darbe yapmaya ve müminleri de  Komünistleri doğrayacak” bu komutana yardımcı olmaya çağırmıştır! Eygi, Kanlı Pazar sonrası Müslümanları Amerikan çıkarları doğrultusunda kullandığı eleştirilerine de müthiş öfkelenir ve aynen şu satırlarla karşılık verir:-Rusya ve Çin Allah’ı inkâr ediyor; Amerika ise Allah’a inanıyor. Amerika’da İslamiyet’i yayma hürriyeti var. Amerika ehvendir (zararsızdır), ehaftır (hafiftir). Rusya kızıl kâfirdir, Amerika ise ehli kitaptır.

Eygi’nin sahibi olduğu Bugün Gazetesi’nde köşe yazarı olarak çalışan M. Şahap Tan yıllar sonra yazdığı “Bugün’ün Dervişi Mehmet Şevki Eygi Kimdir?” başlıklı kitabının 79. sayfasında Eygi ile ilgili müthiş bir belge ortaya koydu. Kanlı Pazar’dan yalnızca 20 gün sonra Hollanda’daki bir bankaya Mehmet Şevket Eygi adına tam 350 bin dolar yatırılır! Belge:- Cidde-Hollanda Bankası, Konte No: 86473/ 4936-8.3.1969-München Commerzbank A.G.- “jurnalist” Mehmet Şevket Eygi: 350.000 USD.  (Cengiz Özakıncı’nın “United States of İRTİCA 1945-1999” isimli kitabında bu belge yer alıyor).

Kitapta ABD’nin 1945 yılından başlayarak Türkiye’de bir ılımlı İslam devletinin kurulması için nasıl cansiperane çalıştığını, bu uğurda şeyhler, Şıhlara, dinci üstatlara nasıl para yağdırdığı, İslamcıların yere göğe sığdıramadığı Necip Fazıl Kısakürek’ten ilk Amerikancı türbancı Şule Yüksel Şenler’e, Said-i Nursi’den Fethullah Gülen’e, CIA istasyon şeflerine ve Prof. etiketli ajanlara kadar birçok kişi  yer alıyor.

Nurhan Özgel

 

http://tanvakti.com

 

 

 

reklam