

KARPUZUN YAMUĞU MAKBUL
Standart model teorisinin Big Bang diye özetlediği büyük patlama sırasındaki simetri kırılması, sanki damak tadında hafif eksantrik yani merkezden biraz kaçık bir çıtlama yapmış; bu da, iğneden ipliğe, tüm kozmolojiye diyagonal falsolar yansıtmış olmalı. Direksiyonun hafif yana çekmesi, arabanın yolda gezmesi, topacın dergah semazenleri gibi yalpalayarak dönmesi, el yazı mektup metninin yıkanmış yeni çamaşır gibi çekmesi, gözün astigmat bakması, ayağın yere ortopedik basması, bilardo topunun falso alıp rotayı kasması veya biz gelişip olgunlaştıkça içimizdeki afacanları hafakanlar basması gibi falan. Sözgelimi tekerlekler eksantrik dönselerdi, araçlar kasisli yollardaki gibi zıplaya zıplaya giderlerdi. Eğer böyleyse, kozmik dokuda üçgenlerin iç açı toplamları yüz seksen dereceden büyük olmalı. Nitekim küre yüzeyine, düz kenarlı geometrik figürler çizilemiyor. Yörünge hareketlerinin, kusursuz daire yerine, ipek böceklerinin koza örmesi veya örgü yumağına iplik dolanması gibi, eliptik sarmal yollar izlemelerinin sebebi budur. Ay’ın bize dolun, yarım ve hilal gibi değişik evrelerde görünmesi de öyle. Yörüngeler spiral kayma yapmasalardı, Ay bize hep aynı görünürdü. Nitekim eksantrik falsoların yarattığı yoğunluk çalkantıları yüzünden yıldız, gezegen, uydu gibi kararlı kozmik cisimlerin kütleçekimi odaklarıyla hacim merkezleri birebir örtüşmezler. Bu da, kuvvetler dengesini kasarak gövdede biraz çarpıklık yaratıyor, kozmik cisimlerin kusursuz küre olmalarını engelliyor. Kütleçekimi kuvvetinin aşırı şiddetli olduğu nötron yıldızları bile kusursuz küre değiller. Bu yüzden de kararlı kozmik cisimler, sersemlemiş gibi hafif yalpalayarak, yörüngelerde yampiri yampiri ilerliyor olmalılar. Bu da, eksenleri kasarak yörüngelerin eliptik olmalarına yol açıyor. Bunda, kararlı kozmik cisimlerin, karşılıklı korelatif çekim etkisiyle, birbirlerini sallayıp tedirgin etmelerinin de az buçuk parmağı vardır. Nitekim Dünya’nın ekseni, Ay’ın çekim etkisiyle, yörüngesine sabit olarak 23,5 derece yatık duruyor.
Kozmik cisimler, simetri kırılmasındaki eksantrik falsolar yüzünden, karpuz gibi biraz yamukturlar. Yani hepimiz, zıvanadan az çok kaçık hatta az buçuk yamuk varlıklarız. Nitekim kaş, göz, kulak, kol, kanat ve bacak gibi bakışımlı organlar, ayna gibi tam simetrik değil. Hedefleri genellikle ilk denemede tutturamayışımız ya da cetvel koymadan düz çizgi çizemeyişimiz bundandır. Oysa bedenlerimiz tam simetrik olsa fiziksel, kimyasal, zihinsel reflekslerimiz çalışmazdı. Belki zoraki nefes alabilir ama sözgelimi öyle kolay kolay öksüremez, aksıramaz, hıçkıramaz, gözümüzü budaktan sakınamaz, ateşe değince can havliyle sıçrayamazdık. Keza yalan, dolan, hile, blöf ve çalım gibi, çark edip kıvırtma kurnazlığıyla keskin manevralar yapıp, artistik şeytani roller kesemez; jest, sürpriz, şaka, caka, cilve, naz ve kapris gibi cin fikirli zihinsel sıçramalar yapamazdık. Hakeza püf noktası, bit yeniği, yanık kokusu, ipucu, çetrefil gibi muammaların esprilerini de kavrayamaz; sırası gelince kefal gibi atlayıp, lafı eğip bükmeden gediğine ‘cuk’ oturtamazdık. Ne tempo ve spotlara ayak uydurabilir, ne de ritmik danslar yapabilirdik. Simetri eksantrik biçimde kırılmış olmasaydı oklar yaydan çıkmaz, silahlar ateş almaz, bombalar da patlamazlardı. Yapabildiğimiz her şeyi, ucundan kıyısından da olsa, bir parça kusurlu yaratılmış olmamıza borçluyuz.
Günlük yaşantıda yapılan hata ve yanlışlar, düşülen yanılgılar, kırılan potlar, yapılan gaflar, taşa vurulan baltalar, devirilen çamlar, karıştırılan gizli haltlar, araya giren fitne ve fesatlar, hayata sinsice sızan keşke ve pişmanlıklar, konuşma dilindeki ‘ee, şey, hiç, işte’ gibi çarnaçar kaçamaklar, dil sürçmesi vb. bilinçaltı kaçakları, arada bir yakalanan yahut kaçan fırsatlar, kıssalardan kapılan hisseler, kem gözlere parmak kırk yılın başında vuran piyango ve tutan bahisler, üreme türemedeki defo ve fireler, yapışık ikizler ve cücelik veya eşcinsellik gibi genetik anomaliler, bedenlerdeki benler, tenlerdeki çiller, ellerdeki siğiller, kaya çatlaklarından fışkıran otlar, karnelerdeki kırık notlar, arada bir yere çakılan talihsiz pilotlar, birbirini ıskalayan aşklar, kurunun yanında yanan yaşlar, zerzevatın içindeki çürük çarıklar, üzüm salkımındaki koruklar, baharı durdurmak için kopartılan çiçekler, gelecek bahar uğruna dökülen yapraklar, mezarlıklardan yükselen baharlar, vazgeçilmez adamlarla dolu mezarlıklar, maçlardaki duraklama süreleri ve ters köşe yapan son dakika golleri, paçalara dolanan süzme sapıklar, çöpe atılmış taze bebekler, tepişen densizlerin ayakları altında ezilip karambole giden yoksul çocuklar, erkek egemen toplumlarda şiddet gören biçare kadınlar, ozon tabakasındaki iflah etmez delikler, hayata nefes aldırtan kozmik toleranslar, doğa yasalarındaki istisnalar, doğal afetler, kazalar, keşif ve icatlar, sonları sürprizlerle biten muzip fıkralar, körlerin devirdiği kitaplar, rüzgarın çevirdiği sayfalar ve benzerlerinin alayı, simetri kırılmasının bize eksantrik bir mirasıdır. Tesadüf, şans ve mucize diye anladığımız olgular da öyle. Çünkü kozmik dünyada kesirsiz, küsursuz ve kusursuz hiçbir şey yoktur. Özetle evrendeki her şey, çorap kaçığı gibi bir parça defolu. Bunun başka bir anlamı daha var! İnsan eliyle kusursuz bir eser yaratılamaz. Yoksa yenilikler ve yeni ufuklar olmazdı. Yani insan yapımı zeki robotlar, az da olsa, kıyamete dek hata yapacaklar. Medeniyetler, insanın doğaya meydan okuduğu, simetri kırılması sayesinde doğal dokudan sızabilen eksantrik reçinelerdir.
Hadi bakalım, herkese kolay gelsin…
Fahri Gürbüz
“Maksadım, hariçten gazel atıp ahkam kesmek falan değil; bilimsel motiflerden, kahve tadında anekdotlar üretmektir. Tüm çıkarımlar, derleme ve doğaçlamalar şahsıma ait olup, doğrudan ya da dolaylı hiçbir kaynak kullanılmamıştır.”