reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam
Prof. Dr. Garip TurunçTÜM YAZILARI

KILIҪ VE AKIL

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
KILIҪ VE AKIL
reklam

KILIҪ VE AKIL

Napolyon bütün Avrupa’yı kılıcıyla fethettikten sonra siyasetle askerliğin ilişkisini tek cümleyle özetlemişti:

“Kılıçla her şeyi yapabilirsiniz, yalnızca üstüne oturamazsınız.”

Kılıcını onun kadar maharetle kullanamayan niceleri bu dahinin uyarısına rağmen daha sonraları defalarca bir kılıcın üstüne oturmayı, toplumsal sorunları kılıçla çözüp, kılıcın zoruyla hükmetmeyi denediler. Milyonlarca genç insan bu akılsız zorbaların yanlış tercihlerini hayatlarıyla ödediler. Aileler dağıldı, kadınlar yasa düştü, bebekler sahipsiz kaldı. Ve hiçbir sorun kılıçla çözülemedi. Kılıç, savaşlardan zaferle çıkmayı sağlıyordu ama barışı sağlamaya yetmiyordu. Barış için kılıçtan daha fazla bir şeylere ihtiyaç vardı. Akla, uzak görüşlülüğe, karar verme cesaretine, siyasi yaratıcılığa.

Günümüzde hâlâ kılıçlarının üstüne oturmayı deneyen liderlere rastlıyoruz. Bunların içinde, Eski Yunan’la birlikte modern tarihi doğuran peygamberler diyarı, büyük dinlerin içinden çıktığı, bugün Ortadoğu’nun en gelişmiş ülkesini yönetenlerin de olduğunu görüyoruz. Yıllardır, Filistinlileri bir savaşta yenmeye değil o zavallı kavimi diz üstü çökertip yalvartmaya uğraşıyorlar.

***

1897 bir kitap yayınlandı, adı “Yahudi Devleti”, yazarı Theodor Herzl. Toplumsal bir diriliş hareketinin başlangıcını kurgulayan kitap, bir Yahudi Devlet’inden söz ediyor ve yazılışından kıssa süre sonra İsviçre’de toplanan birinci Siyonist kongresinde tartışılıyor. Herzl’in kağıttan hayalleri été kemiğe bürünmek için yıllarca yüzbinlerce inananı motive etmiş, elli yıl sonra, onun ölümünü takip eden yıllarda İsrail’in kuruluşu, onun notları ışığında şekilleniyor, kurgu gerçek oluyor.

 

1916 yılında Sykes-Picot antlaşması olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılmasını öngören İngiltere-Fransa-Rusya arasındaki sözleşmedir. Suriye toprakları Fransa’ya verilmekte, Irak da İngiltere’ye bırakılmaktadır. Rusya 1917 Ekim Devrimi’nden sonra antlaşmadan çekilmiştir. 27 Ekim 1917’de İngilizler, İşgal ettikleri Mısır sınırından Gazze’yi bombardımana tutarak başlattıkları Filistin savaşında, Gazze’yi geçip 7 Kasım 1917’de Kudüs’ü işgal etti. Osmanlı, bütün cephelerde savaş halindeydi. Asker bir daha Filistin’e giremedi ve Filistin kalıcı olarak İngilizlerin eline geçti ve İngiliz mandası oldu.

 

İngiliz hakimiyetinden sonra Yahudiler dünyanın her yerinden geldiler ve toprak satın alıp Filistin’e yerleştiler. 1939 yılında kadar Yahudi nüfusu 450 bine ulaştı. 1948’e gelindiğinde 650 bin olmuştu ve 14 Mayıs 1948’de Birleşmiş Milletlerin de yardımıyla İsrail Devleti kuruldu. Böylece İngilizler, Filistinlilerin yardımıyla Osmanlı’nın elinden aldığı Filistin’i, Yahudilere vermiş oldu.

 

Bundan sonra Arapların Filistin’den kaçışı başladı. Araplar Filistin’i boşaltıyor, Yahudiler gelmeye davam ediyordu. Yahudiler, Filistin topraklarında hiç yok iken bugün yedi milyonla Arap nüfusuna eşitlendiler. Ancak nüfus olarak eşitlenseler de Arapların toprağı yok denecek kadar az. O yok denecek kadar az olan yerler de şu günlerde uçak, tank, füze saldırısı altında boğaltılmakta.

 

***

Yahudi inanışında yaygın olan Eskogladyatör kelimenin anlamı eski Yunancaya dayanır. Yahudi Eskogladya’sı Mesih, yani dünyanın sonu gelmeden Kudüs’e üçüncü tapınağın inşasını öngörür. Ortodoks ve muhafazakar Yahudilik taraftarları için insanın ve dünyanın sonu demektir; öbür dünyaya kurulacak üçüncü tapınakta dua ederek gitmeyi özler… Gazze’de son günlerde yaşananlar tam anlamıyla cehennemin geldiğinin işaretinden başka bir şey değil. Aslında narsist, sandık demokrasisini içine sindiremeyen bir eskogladyatörün, cehennem kahramanının yarattığı dehşete tanıklık ediyoruz.

İsrail, 8 Temmuz 2014’te Gazze’ye en uzun ve yıkıcı saldırısını başlatmıştı. Hamas’ın roket saldırılarını bahane edip, misilleme kılıfıyla Gazze’yi 51 gün havadan ve karadan vurdu. Anadolu Ajansı 2020’de, üzerinden 6 yıl geçtiği halde Gazze’nin hâlâ yaralarını saramadığını duyuruyordu. AA, katliamın kanlı bilançosunu şöyle hatırlatıyordu: 551’i çocuk 2 bin 158 Filistinli şehit oldu. Kaynaklar, İsrail’in can kayıplarını ise 9’u sivil 75’i asker olarak veriyor.

51 günün sonunda iki taraf da ateşkesi kendi zaferi ilan etti. Başbakan Netanyahu, şahin taraftarlarına zafer kutlatırken Hamas da “kazandık” diye konvoylarına sabaha kadar zafer turu attırdı.

Bugün İsrail’de yine Netanyahu Başbakan. Popülist şova çevirip siyaseten istismar etmek için yine ortalığı ateşe vermekten çekinmiyor. İsrail ordusu, abluka altındaki Gazze Şeridi’ni 7 Ekim’den bu yana yoğun bombardıman altında tutarken, Gazzeli sivillere yönelik yeni bir katliam mesajı veren bir çağrıda bulundu. Hamas tarafından öldürülen binin üzerindeki İsrailliye, İsrail saldırılarında ölen 2 bini çocuk dört bin 500 kişiyi eklediğinizde altı bine yakın insan hayatını kaybetti. Yaralıların sayısı ise meçhul.

İsrail’in saldırılarını durdurması için her şeyden önce İsrail tarafında bir irade olması gerekiyor. Netanyahu hükümeti; İsrail’in bugüne kadar ki en sağcı, en ırkçı, en dinci, en radikal hükümeti konumunda. Kabine üyelerinin Filistinlilere karşı görüşleri; geçelim uluslararası insan hakları beyannamelerini, modern savaş hukukun bile var olmadığı zamanlardaki sıradan kurallara bile uymuyor [Hastaneyi vurdu İsrail geçen 17 Ekim akşamı. “En az” diye not düşülüyordu, 500 kişi hayatını kaybetmiş… 500 kişi… 500 kişi… Dünya duyuyor musun?].

***

Ben Gurion 1919′da şöyle diyordu: “Biz bu ülkenin bizim olmasını istiyoruz; ama, Araplar da bu ülkenin kendilerinin kalmasını istiyorlar. Bir toprağın da iki sahibi olamaz. Kudüs’ün “ebedi başkent” olacağı Nil’den Fırat’a arz-ı mev’ud’un fethi İsrail’in güvenliği için zorunlu olduğu gibi dini ve tarihi bir vazife ve vecibedir. Hiç kimsenin bunu askıya alma ve vazgeçme hakkı yoktur.”

Demografik yapının değişimini varlığının güvencesi olarak gören İsrail, sınırları belirlenmemiş Yahudi Vatanı!na, dünyadaki dindaşlarının/vatandaşlarının göçlerini temin ve teşvik etmek ve gelenleri yerleştirmek için sistematik olarak yıllardır işgallere girişmektedir. Bu demografik değişim için Filistin’in Filistinsizleştirilmesi politikası uygulanıyor. Filistinlilerin evlerinin yıkılarak yeni Yahudi yerleşim yerlerinin açılması, sürekli işgal, Filistinlilerin sürgünü ve katledilmesi ile İsrail, yayılmacılığına engel olacağı için son derece tehlikeli olarak addettiği Ortadoğu’daki kalıcı barışı, sürekli olarak askıya alırken, tüm Yahudi yurdunun Yahudileştirilmesi için izlediği emperyal politikalar ile savaşı sürekli hale getirmiştir. Çatışmanın ve işgalin dindiği herhangi bir barış dönemi ise sonraki savaş için bir hazırlık ve dinlenme dönemi olarak değerlendirilmektedir.

Oysa, İsrail-Filistin Barışı, sadece Orta-Doğu bölgesinin huzuru için değil tüm dünya için olmazsa olmaz türünde bir sorun. Ama maalesef “evrensel barışı“ tahdit eden bu sorun bugüne kadar bir türlü çözülemedi. Çözüme en çok yaklaşıldığı an, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton’un Arafat ile İsrail’in o dönemki başbakanını Ehud Barak‘ın Camp David’de bir araya getirdiği zirveydi. Ama son anda oradan da bir sonuç çıkmadı.

Geçmişteki deneyimler gibi 2020 yılın başındaki yol haritasından da herhangi bir mucizenin beklenmemesi gerektiğini de gördük: ABD Başkanı Trump’ın Filistin sorununun çözümü için “Yüzyılın Anlaşma Planı” adı verilen projeyi açıklıyor. Beyaz Saray’da, Filistin halkına sorulmadan yapılan, Filistin’i tamamen ortadan kaldıran bu açıklamada Trump’ın yanında İsrail Başbakanı Netanyahu da yer alıyordu.

ABD’nin başında Clinton, Carter hatta George H. W. Bush gibi isimler yerine Trump gibi popülist bir maceracının, ardında da Biden gibi hem muhakemesini hem vicdanını kaybetmiş birinin bulunması; Alman Başbakanı Scholtz, İngiltere Başbakanı Sunuk, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Hollanda Başbakanı Rutte ‘un gelip Netanyahu ile kucaklaşması İsrail’in cüretini ve vahşetini desteklediklerini dünyaya ilan ediyor.

٭٭٭

Gelişmemiş, fakir ve silahsız Filistinlilere istediklerini dayatıp yenebilirler ama tarihi nasıl yenecekler, dünyayı sınırsız ve bayraksız bir barış yerine çevirmeye uğraşan insan aklını nasıl yenecekler? İnsan vicdanını yaralamakla, insan haklarını, evrensel hakları yok saymakla, ülkelerinin saygılılığına, gelişmişliğine ihanet etmekle mi yenecekler?

Barışı sağlamaya gücü yetmeyen, barışı “veto eden ABD” ve ona bağlı emperyalist liderler, kazansalar da kaybedecekler bu savaşı. Filistinlilerle değil, tarihle ve gelişmişlikle savaşmaya çabalıyorlar çünkü. Tarihe ihanet ediyorlar, gençlere ihanet ediyorlar, insan haklarına, gelişmişliğe ve kendi ülkelerine ihanet ediyorlar.

Evet, İsrail yöneticileri Filistinlileri yenseler de kaybedecekler. Cüce Napolyon’un dediği gibi, kılıçla her şey yapılır ama üstüne oturulmaz. Tarihin de akılın da kılıçlarının üstüne oturmaya çalışanlara ihtiyacı yok artık. Savaşanların değil ancak barışanların kazanabileceği bir çağda yaşıyoruz çünkü.

Prof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

Bordeaux, 24 Ekim 2023

http://tanvakti.com

reklam
Verified by MonsterInsights