Pazartesi/saat 06.30
– Ne oldu sana?
diye sordum.
– Dibe vurdum.
diye yanıtladı.
– Üzülme, dibe vurmak iyidir, daha gideceğin yer kalmamış. Artık toparlanırsın işte…
Gülümsedik, vedalaştık, ayrıldık…
Salı/saat 06.30
Farklı gibi geldi bugün…
– O sen miydin?
dedim. Sensen toparlamışsın bak. Değilsen o nerede?
– Jilet olmaya gitti dedi tam da toparlanmışken
Hiç bir şey diyemedim.
Ama sanki bu oydu
Ya da değildi.
Bilemedim…
Çarşamba/ saat 06.30
– Ya dedim biliyor musun bundan yıllar önce bir çarpışmada senin bir arkadaşın yandı sonra o kadar uzun zaman orada kaldı ki paslandı kimse almadı. Durdu Durdu. Bak hiç değilse sen sırtını dayamışsın güzel kayalara ve başını cevirsen adaları, denizi görebileceksin. Çürüyorsun belki.. Tamam bu üzücü ama kim kaldı ki sonsuza kadar. Keşke kalsaydık. O zaman sakın jilet olacağına da üzülme olur mu. En azından başka bir şeye dönüşeceksin. Dönüşüm güzeldir..
Hiç bir şey söylemedi fakat dikkatle dinledi beni… onu sevdim.
Ve sordum
Sana bir isim verelim mi? Turuncu sari yeşil renklerin var, ne kadar da uyumlu renkler. Yani hafif bir yerim kesilse kanım sarı lacivert akar ama futboldan da Hiç anlamam. Hangi takımın renkleri bilmiyorum.
Gerçi takım zevki mi bıraktı bu ülkenin başındakiler … Neyse. Senin adın bundan sonra
Satuye mi?
Yesatu?
Tusaye mi?
Evet adın Tusaye olsun….. mu?
Perşembe/ saat 06.30
Uyuyordu…
Kuvvetle muhtemel gece geç yatmış.
Tusaye uyuyan güzel…
Görmedi beni.
Günaydın deyip yanından geçtim…
Cuma/ Saat 06.30
İlk Kavgamız
– Aa neyin var yine, akşamdan mi kaldın?
– Evet, çok içtik karıştırdık da.
– Dün uyuyordun görmedin beni
– Sen öyle san. Uyumuş numarası yaptım. Aa yeter sardın bana her gün her gün yeter artık
– Ne, bana mı diyorsun?
– Var mi senden başka kimse burada?
– Dostuz sanıyordum
– Dost mu, siz insanlar neler yapıyorsunuz kendi dışınızdakilere, hemcinslerinize bile
– Aa ben onlardan değilim hiç olmadım.
– Fark etmez sen de suçlusun. Bu ülkede olan her şeyden sen de suçlusun tamam mı.
– Sarhoşsun. Alka-Seltzer iç iyi gelir, istersen bir koşu alıp geleyim.
– Istemem zaten açık eczane mi bulacağını sanıyorsun bu saatte…
Sustuk…
– Gidiyorum.
– Gidersen git
– Peki…
Biraz ilerleyip geriye baktım. Bakıyordu arkamdan demek ki o da üzülmüştü..
Cumartesi/ saat 06.30
…
Pazar/ saat 06.30
– Hişt, hişt
diye seslendi..
– Aa sen okumuşsun Sait Faik Ustayı
dedim.
– Okudum. Deniz aşığı olup da omu bilmemek mümkün mü…
…..
– Dun sabah yanımdan geçtin ve benimle konuşmadın.
– Evet ama küs değil miydik?
– “Hayat kısa, kuşlar uçuyor…” dedi
– Biliyorum.
– Gel barışalım.
– Olur.
– Bana isim vermene gerek yok benim adım Ayışığı
– İşaret ettiği yere baktım, soluk tabeladaki harflerin çoğu silinmişti. İsmi güçlükle okunuyordu.
Görmemişim. Ayışığı çok güzel bir isim…
Barıştık…
Happy end…
Nurhan Özgel